Wednesday, June 11, 2008

* 92 *


MILOVAN VITEZOVIC
AFORİZMALAR
*
Kırık dökük iki yarı gerçekle büyük bir yalan uydurulabilir.
*
Kendime sığınmıştım, ama orada da buldular beni.
*
Cennet yolculuğu için bir bilete ruhunu satmıştır o!
*
Çağdaş Promete'yi içten içe kemiriyor kartal.
*
Siz bir yalancısınız, bu apaçık ortada. Uzaklardan geliyorsunuz çünkü.
*
En ilginç tarih, tarihsel düzenbazlıklar tarihidir.
*
Bizim tarih dediğimiz şey,
zaman sırasına göre düzenlenmiş karmaşalarıdır insanlığın.
*
İki sancıdan hangisi en büyükse onu yazmalı yazar.
*
Üzgünüm çok yeteneklisiniz!
*
Adem ile Havva, cinsel açıdan anlaşamasalardı hiç değilse.
*
Dahice budalalıklar yapan kişi,
budalalık yapmak için en ideal anı seçer.
*
"Alt tarafı meyve işte" diye dudak büktüğümüz alelade bir elma,
iki kardeş arasında bölüşüleceği zaman,
nice anlaşmazlıklar doğuran bir çelişki elması olur çıkar.
*
Ağzına geldiği gibi uluorta konuşanı en azından kendisi dinler.
*
Hepimiz birimiz içinse ben buradayım işte!
*
Bir halkın diş ağrısıdır hiciv. Dişi kökünden çekmekle ağrı durur.
*
Diyojen, Alaaddin'in lambasını bulmuş olsaydı eğer,
aradığı insan kavuşurdu.
*
"Karnım tıka basa doydu ve kuzu olduğu gibi duruyor daha",
diyor kurt, çobanı mideye indirdikten sonra.
*
Elma kendisi yüzünden Adem'in tüm yitirdiklerini Newton'a geri vermiştir.
*
Geleceğin temel enerjisi, umudun ışınlarıdır.
*
Gelecekbilimciler gözdağı veriyorlar bize:
Gelecekten kaçamayız!
*
Hicvin, özgürlüğün bir parçası olduğu ülkeye ne mutlu!
*
Gerçekçi olalım, olanaksızı isteyelim.
*
Masallardaki hayvanlar insanlardır.
Yaşamdaysa tam tersi.
*
Çevremiz budalalarla dolu.
Ama Dostoyevski yok.
*
"Alnını dik tut arkadaş!"
diyor cellat mahkuma.
*
Truva atı deyip geçme, o da döndürdü tarihin tekerleğini.
*
Bir fizik yasası:
Suda boğulan bir insandan uzaklaşan daireler, en yakın dairelerdir.
Çeviren: İrfan Yalçın

* 91 *




SÜMER - AKKAD

KISA YERGİLERİ



*
Bir yoksul ölürse, onu diriltemez:
Ekmek var da tuz olmayacaksa,
tuz var da ekmek olmayacaksa,
et var da salça olmayacaksa,
salça var da et olmayacaksa


*
Köpeksiz köyde,
tikilerdir bekçilik edenler.


*
Sakatlar kentinde
topal ayağına çabuktur.


*
Devlet yitirince,
kolluk kuvveti zenginler,
devlet kar edince,
memur zenginler.


*
Karın yoksa
çocukların yoksa
halka da yoktur burnunda.


*
Sık sık evlenmek insanidir.
Sık sık sevmek ilahidir.


*
Yuvası pek yüksekte,
aşağı inemiyor.
Yuvası pek alçakta,
yukarı çıkamıyor.


*
Ağzı kadar elini de oynatabiliyorsa
yazıcı gerçekten yazıcıdır.


*
Tilki dişlerini gösterir
ama başı titrer.


*
Eşeğine sövüyorsan
yükünü kendin taşımak zorundasın.


*
İnek eşelenir ve tepinir ama
kaldırdığı toz kendi gözüne kaçar.


*
Kendini mutlu hissetti, evlendi;
aklı başına geldi, boşandı.


*
Kamış gibi değil, eğilip bükülmüyor.
Kellesi giden insanlar örneği.


*
Sağ elinde bir armağan taşıyor,
sol elindeyse bir şarap testisi.


*
Bir tanık gibi konuşmak
dikenlere değmeden meyveleri
toplamak gibidir.


*
Kimileri yılanları yakalar
kimileri yardıma çağırır.


*
Götübüyük olanın,
masrafı da büyüktür.


*
Kim benden süt ister
gelir ineğimi sağar.


*
Öldüğüm zaman bana mezar kazmayın,
yaşarken yitirdiğimi orada bulacak değilim.



Çeviren: Eray Canberk


Wednesday, June 4, 2008

* 90 *


Usta Sanatçı Güzin Tezel,
"Modern Aşklar"
adını vermiş fotoğrafına,
yayınlarken bir de not eklemiş altına:
"Raf ömrü 3 gün"
demiş...

* 89 *


Nazım'a Bir Göz Çelengi
Neden öldün Nazım? Senin türkülerinden yoksun
Ne yapacağız şimdi?
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar
bulabilecek miyiz bir daha?
Senin gururundan sert sevecenliğinden yoksun
ne yapacağız
Bakışın gibi bir bakışı nerede bulmalı,
ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler
kazandırdın bana
Denizden esen acı rüzgar katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar
Düşelerdi orada uzakta.
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa.
Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet
sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve soğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...
Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da
yalnızım sensiz.
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen
yüzünden yoksun
dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan
Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde.
Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için!
Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.
Pablo Neruda
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

Tuesday, June 3, 2008

* 88 *


Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...