Saturday, April 26, 2008

* 80 *




Zulüm, acı, ölüm, şu bu
Bir anda gizlerse de tohumu
ölmüş gibi göründe de halk
Döner gelir elbet bir gün Nisan ayı
Kavuşur baharına toprak.
Kızgın eller dağıtır, atar ağır havayı
Ölümün içinde yeşerir yaşamak

Pablo Neruda

Tuesday, April 22, 2008

Jacques-Brel

* 79 *

Vüs'at O Bener

(...)

Oysa aklımda başka sözler vardı... Kitaplarını bir bir konuşmaktansa; onun yazısının debisine, ondaki yazma duygusunun anakarasına doğru bir yolculuğa çıkmaktı düşüncem.

Öyle de oldu!

Vüs'at Bey, dalgalı bakışlarıyla kapıyı araladı. "Oooo üstadım!" sözüyle, beni bir kez daha mahcup etti... Bekleyişin sıcak karşılayışının ötesinde bir sevgi nişanesi olan sözlerinin derinliği / içtenliği aramızda bir bahar dalı filizi gibi hep yeşerip durmuştu. Onun, Siyah-Beyaz'ı sunarkenki; "Bir gün anımsanmak dileğimi hoş görün! Feridun Andaç dosta içtenlikle." (15 Aralık 1993) notu bir milattı aramızda. İlk kez o gün yüz yüze gelmiş, gene bu yazı evinde günü geceye erdirmiştik. Geçen günlerin seyrinde, sık olmasa da, her Ankara'ya gelişimde onunla rastlaşmış, konuşmuştuk. Bin yıllık "Dost" gibi orada olduğunu, kara mı kara düşlerden, gülünesi 'an'lar hanesinden geçip yeni mi yeni yazıları damıttığını bilmek bile yürek sağaltıcıydı.

Hele bir gün, bir kokteylde, onu uzaktan görüp, ama Bilge Karasu diye yanına varıp, son andaki şaşkınlığımı dile getirdiğimde: "Azizim bu sık sık yapılır bana. Feleğin değil Bilge'nin oyunudur..." demesi bir başka şenliğe dönüşürdü aramızda.

'50 Kuşağı'nın iki yüce yazın insanının yazıda, tinde, ve tende bu denli yakın duruşuna şaşmamalıydık.

Feridun Andaç / "Zamana Yazılan Sözler"

Bilge Karasu

Sunday, April 20, 2008

* 78 *

"Hiçbir şey unutulmaz, yalnız onlarla yaşamaya alışılır
hepsi bu..."
Jacques Brel

* 77 *



yalnızlaştırır şiir, kimsesizliğin gölgesidir. orada da sakinlik yoktur. ne garip ki hep oraya taşır yaşam bizi. hep uzaktan izlemeyi öğrendim ben. belki yokluk, o imkansız boşluk öğretti suskunluğu. bu kayıtsızlık değil yaşama, etrafımda olup bitene aksine daha çok inanıyorum sevdiklerime, onlardan gelene, her ne ise ona. yalnız bir tek kişi için bile yazılır..


özer aykut


Monday, April 14, 2008

* 76 *


Sevgili kızım,
değerli meslektaşım Pippa Bacca…

Güle güle git, yolun açık olsun…
Işıklarda yıkan…
Sen artık aynanın gerisindesin.
Ve ben sana baktığımda gördüğüm yüzümden utanıyorum.
Boyumdan büyük utancı taşıyarak önünde saygıyla ve derin bir acıyla eğiliyorum.
Biliyorum, pek zavallıca olacak ama bağışla bizi!...
alpay

Sunday, April 13, 2008

* 75 *

Moiz Meseri - "Umut"
(...)
Dünyanın bugünkü kepaze haline insan bozuluyor. Bir yanda açlıktan ölen çocuklar, yoksullar, bir yanda sayılamayacak kadar çok kadın köleler...
Öyle kadın köleler ki köleliklerinin bilincinde bile değiller...
Ve bu kadınlar saraylarda yaşıyorlar...
Dünya böyle kalmaz...
Biz de böyle kalmayız...
Hem kim kalmış ki canım..
Kim kalır ki..
Çok ermiş gelmiş geçmiş bu dünyadan..
Biri 13. yüzyıl şairi Aşık Paşa...
Der ki:
Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyaya
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür olsun ona
*
Yine de tekerlemeye geliyorum:
Nalları dikmezsem...
Daha görüşürüz...
Dikersem, ne kadar kusurumuz da olsa, affola...
İkisine de eyvallah...
İlhan Selçuk / 13 Nisan 2008, Cumhuriyet

Friday, April 11, 2008

* 74 *

BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Biri anlatıyor, öbürü bıyık altından gülüyor
kulak kesilmiş dinlerken;
Söylediklerine göre, Breton
hiç göz ardı etmezmiş ruhsal açıklamaların
yetersizliğini,
Bu yüzden, gözü pek bir balıkadam gibi,
yılmadan dalarmış bilinçaltının karanlık
sularına
gerçeküstüne çıkarmak için
kutsal ineklerin derin dehlizlere gömdüğü
libido batıklarını.
Bu yosun tutmuş imgelerle eğreti
eğretilemeler
İşte o korkusuz dalışların ganimetleri
vurgun yemeden.
Cevat Çapan
Fotoğraf: Oğuz Kurum

Wednesday, April 9, 2008

* 73 *



*
Hem laik, hem müslüman olunmaz.
Ya müslüman olacaksın, ya laik.
İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar.
Mümkün değil.
İkisi bir arada olamaz.
Tayyip Erdoğan

*
Er geç çıkar duvarlardan
Düşünce içeride kalmaz
Fazıl Hüsnü Dağlarca


*
Düşünce ve duygular, dağlı konuklar gibi çağrısız, uyarısız geliyor. Onlardan, tıpkı konuklardan olduğu gibi kaçamaz, gizlenemezsiniz.
Resul Hamzatov

*
Öyle düşünceler vardır ki,
bunlar için kulaklar mevcut olmamalıdır.
G. Büchner

*
İyi olmaz yaralar gibi,
iyi olmaz düşünceler de vardır.
H. de Balzac

*
Düşünceler de hastalıklar gibi bulaşıcıdırlar.
André Maurois

*
Gerçekliği tanımlama biçiminiz,
gerçekliğiniz haline gelir.
Roz Townsend

*
İyi ya da kötü bir şey yoktur,
sadece düşünce onu öyle yapar.
W. Shakespeare

*
Kötü hüküm vermeye alışkın insanlar,
genellikle iyinin farkında olmazlar.
O iyi ki,
onlar kaybedinceye kadar
avuçlarının içindeydi.
Sophocles

*
İnsanı ezen hayat değil,
düşüncedir.
Hugo von Hofmansthal

*
Hayatın mutluluğu düşüncenin niteliğine bağımlıdır;
onun için buna dikkat et ve
fazilete ve eşyanın tabiatına uymayan
hiç bir düşüncenin kafanı işgal etmesine izin verme.
Marcus Aurelius

*
Kendi kafanla düşünmesini öğrenmelisin.
Umberto Eco

*
Düşünmek görmektir.
H. de Balzac

*
Düşünmeyen tutucudur,
Düşünmeyen aptal,
düşünmediğine aldırmayan ise köle.
W. Drummond

*
Size kafanız hükmediyorsa kralsınız,
vücudunuz hükmediyorsa köle.
Cato

*
Düşünce de gıdadır.
Victor Hugo

*
DÜŞÜNÜYORUM,
ÖYLEYSE VARIM!
Descartes

*
Düşüncelerinizin karşısındayım,
ama düşüncelerinizi savunma hakkınızı
sonuna kadar destekleyeceğim.
Voltaire

*
Düşünmek büyük bir tasadır.
André Gide




*
Akıl kendine ait bir yerdedir ve
orada cehennemi cennete ya da
cenneti cehenneme çevirebilir
Milton
*
Güzel bir düşünce de ibadet sayılır.
Ahmet İbşihi
*
Her iyi düşünce namuslu insanlarda bulunur.
Euripides
*
İnsana büyüklük veren şey, düşüncedir.
B. Pascal
*
Düşüncelerimizin en iyi aynası,
yaşamlarımızın akışıdır.
Montaigne
*
Düşünceleriniz ne ise hayatınız da odur.
Hayatınızın gidişini değiştirmek istiyorsanız,
düşüncelerinizi değiştiriniz.
Marcus Aurelius
*
Dünyada hiçbir şey,
insanları yapacakları şey üzerinde düşündürmekten zor değildir.
André Malraux
*
İnsanın eninde sonunda alışamayacağı bir düşünce yoktur.
Albert Camus
*
Düşünmek günah işlemeye benzer,
insan zevkini bir kere tattı mı artık ondan vazgeçemez.
Erich Fromm
*
Düşünceler kullanılan giysiler gibidir.
Kullanıla kullanıla biçimleri bozulur.
Georges Braque
*
Okurken aradığımız yeni düşünceler değil,
kendi düşüncelerimizin basılı sayfada doğrulandığını görmektir.
Cesare Pavese
*
Düşünme arzu et sade
Bak böcekler de öyle yapıyor
Orhan Veli Kanık
*
Her zaman
insan bir türlü düşünür,
talih bir türlü.
Publilius Syrus
*
Hayatı yaşamanın iki yolu vardır:
Biri, hiç bir şeyin mucize olmadığını düşünmek,
diğeri, her şeyin bir mucize olduğunu düşünmek.
Albert Einstein
*
Öldük dünyayı şaşkın bırakıp gittik
Yüzlerce incimiz kaldı delinmedik
Sersemliği yüzünden bilgisizlerin
Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik
Ömer Hayyam
*
Çok konuşunca, düşünce ölür.
Halil Cibran

Tuesday, April 1, 2008

* 72 *


CAHİL ZAMAN
bir saniye uyuyorum
mevsimler geçiyor
göğsümde çiçekler açmış
ayaklarıma karlar yağmış
sağımda yosunlar birikmiş
solumda kumlar çizilmiş
üstümde bir masalcı
öyle mahmur öyle öpülmüş
toprağın altı ne kalabalık
vapurların koltukları ne kadar ılık
ne önemi var
hangisi gerçek acıymış
kemiğe mi akla mı saate mi kazınmış
kaç kişilikti zaman
trene binen
vapura binen zaman
nasıl eğlenirdi
nasıl görürdü
nasıl sevişir
ya nasıl dinlenirdi
aklımı kuşlar uzaya
kalbimi güneş batıya
ayaklarımı ağaçlar toprağa emiyor
ah nerelerdesiniz
sevdiğim erkekler
sevdiğim kadınlar
sevdiğim duman tadı
şarap tadı öpücük tadı
hıııı diyor çocukluğum
hıııı diyor
hıııı diyor boşluktan
en alçakta zaman
en yüksekte zaman
en zalim zaman
en merhametli zaman
toprağın üstünde
toprağın altında
annenin karnında
bademin kabuğunda
suyun içinde zaman
ama ben elim kanıyor gibi
ya da bak
dışarıda kar yağıyor gibi
basit cümleler kurmak istiyorum
oya ben kuşa kuş gibi bakmak
ağacı ağaç taşı taş gibi
olduğu kadar görmek
kavrulmuş toprağa
yağmur gibi düşmek istiyorum
bir çocuk elinde değnek
kuma bir çember çiziyor
bir köpek
kuyruğunun gölgesinde döneniyor
bir kadın gerçeklerden bahsediyor
anne olduğunu anımsıyor
aklında vahşet kalbinde şefkat
biliyorum hepsi çok eğleniyor
güneş doğuyor
güneş batıyor
oysa her şey
oysa herkes
zamanın altında kum
zamanın altında taş
zamanın altında kül
zamanın altında can
her şey aslına rücu ediyor
şiire dönüşmeden geçen zaman
şiiri kahrediyor
ah ne kadar gençti zaman
ah nereden geçti zaman
gözyaşıma düştü zaman
kemiğimi çizdi zaman
kelebek oldu kalbime kondu
akrep oldu
aklımı soktu zaman
kemiğin ölçtüğü zaman
saatin durduğu zaman
aklın göçtüğü zaman
sana rastladığım zaman
seni sevdiğim zaman
seni yitirdiğim zaman
doğduğum zaman
güldüğüm zaman
delirdiğim öldüğüm zaman
zamanda savrulan
zamanda biriken
zamanda devrilen sözcükler
sesler
iniltiler
kahkahalar
son nefesler
ne zaman toplandınız kalbimde
nasıl karıştınız aklımda
ne için düştünüz önümdeki kağıda
bir saniye uyuyorum
mevsimler geçiyor
göğsümde çiçekler açmış
ayaklarıma karlar yağmış
sağımda yosunlar birikmiş
solumda kumlar çizilmiş
üstümde bir masalcı
öyle mahmur öyle öpülmüş
çünkü seni ben doğurdum
ben emzirdim
ben büyüttüm
seni ben armağan ettim
ölüme yaklaştıran cahil zamana
oğlum benim
tek günahım
bir şiir nasıl yazılır
görmeni isterdim
zamanı tanımadan
hiç duymadan adını
boka sidiğe sümüğe
gözyaşına ve tere
köklerini sökerken ellerinle
belki kana kuşkusuz kana
kedere ve sevince bata çıka
Suat Kemal Angı
Fotoğraf: Suat Kemal Angı

* 71 *


Albert Camus'un 10 Aralık 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü alırken İsveç'de verdiği söylevden:
(...)
Ben kendi hesabıma sanatım olmadan yaşayamam. Ama bu sanatı her şeyin üstüne koymuş da değilim. Tersine, onsuz edemeyişim, onun beni herkesle bir etmesi ve olduğumdan başka türlü olmaksızın herkesle bir düzeyde yaşatmasıdır. Sanat, benim için tek başına tadı çıkarılan bir şey değildir. Sanat bence, en büyük sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturacak görüntüleri, biçimleri bulmaktır. Demek ki sanat sanatçıyı insanlardan ayrılmamaya zorlar; onu, en gündelik ve evrensel gerçeğe bağlar. Ve çok defa, kendilerini başkalarından ayrı gördükleri için, sanatı seçenler kısa bir zaman sonra anlarlar ki, sanatlarını ve başkalıklarını ancak herkesle benzerliklerini ortaya koyarak gösterebilirler. Sanatçı, kendini bu başkalarına gidip gelme ile yoğurur: vazgeçemediği güzellik ve kopamadığı topluluk arasındadır. Onun için gerçek sanatçılar hiç bir şeyi küçük görmezler; yargılamaya değil, anlamaya çalışırlar. Ve dünyada tutacakları bir yer varsa, o da, Nietsche’nin çok güzel söylediği gibi, yargıcın değil, işci olsun aydın olsun, yaratıcının başa geçeceği bir dünya olacaktır.
Buna inandık mı, yazarın rolü, ister istemez, zorlaşıyor. Sanatçı, tarif gereği, bugün tarihi yapanların emrine giremez: Tersine, ona katılanların buyruğundadır. Yoksa, tek başına ve sanatının uzağında kalır. Zorbalık, milyonlarca adamı ile birlikte onu yalnızlığından ayıramaz, onlara ayak uydurmaya çalışsa bile, hatta, asıl o zaman. Ama dünyanın öbür ucunda hapse girmiş ve hor görülmüş, bilmediğimiz bir insanın çıkmayan sesi, yazarı, yalnızlığından kurtarmaya yeter, hiç değilse, özgürlüğün sağladığı olanaklar içinde, o çıkmayan sesi unutmamayı ve onu sanat yoluyla duyurmayı başardıkça.
Hiç birimiz böylesine büyük bir işin adamı değiliz. İster bütün ömrünce ünsüz ya da bir zaman için ünlü olsun, ister zorbaların zincirlerine vurulsun, ister bir süre dileğini serbestçe söylesin, yazar kendini haklı ve canlı bir topluluk içinde duyabilir; bu da yazarın elinden geldiği kadar, sanatının büyüklüğünü yapan şu iki görevi yüklenmesiyle olur: gerçeği ve özgürlüğü. Sanatçının işi en büyük sayıda insanı toplamak olduğu için, yalanla ve kölelikle uzlaşamaz, çünkü yalan da kölelik de, bulundukları yerde yalnızlıkları çoğaltırlar. Tek tek olarak sakatlıklarımız ne olursa olsun, soylu yazarlık sanatı, korunması güç olan şu iki ödeve bağlı kalacaktır: Bile bile yalan söylememek ve insanın insanı ezmesine karşıkoymak.
Çevirenler:
Sabahattin EYUBOĞLU
Vedat GÜNYOL