Thursday, January 3, 2008

* 26 *


Ömer Volkan Cüran,
Daviantart.com’da tanımaktan son derecede mutlu olduğum bir kimlik, o sitedeki çalışmalarını “jevigar” rumuzu altında sergilemekte…
O da benim gibi bir kedi sevdalısı ve bencileyin fotoğraf sever bir kedi budalasını mutluluktan hayretlere düşürecek kadar güzel kedi fotoğrafları çeken biri…
Öylesine tanıyor ve biliyor ki kedileri, sanki çektiği birbirinden güzel kedi fotoğraflarında, makinenin ardında deklanşöre basan bir başka kedi var gibi…
Bahçesinde yaşayan kedileri ile arasında, karşılıksız sevdalarla bezediği bir ilişki kurmuş.
Çektiği her karede, ya kedileri canlarının dilediğinde (hep öyle yaparlar zaten), gelip ona poz vermişler ya da o, “gelin bakayım karşıma, şöyle durun, bu tarafa bakın, patileriniz de şöyle dursun…” demiş ve fotoğraflar öyle çekilmiş gibi bir hava esiyor.

Söyler dururum zaten, “Evren’in çekirdeğindeki karşılıksız sevgiyi yaşamak ve öğrenmek istiyorsanız, hayvanlarla sevgi bağları kurun…” diye…
Çünkü onlar ve içlerinde özellikle “nankör” (oysa hayvani değil, insani bir tanımdır bu) olarak kodlandırdığınız kediler, sizden sevginiz ve ilginizden başka bir şey (tıpkı insanların birbirlerinden bekledikleri gibi) beklemezler.
Diyelim ki bu duyguları onlara göstermiyorsunuz; hayvanlar, siz insanların pek sıkca yaptıkları gibi, sizi yargılamaz, sizden şikayet etmez, yakanıza yapışmaz, sizlerle birlikte yaşadıkları bu dünyada sessizce başlarının çaresine bakarlar…

Ömer Volkan Cüran,
Sitedeki sayfasında, bahçesinde büyümeye başlayan bir “Yavru Tekir”in öyküsünü yayınladı…
Bu öyküyü coşkularımla sizlerle paylaşmak istiyorum:
İlk fotoğraf şöyle idi:



Değerli fotoğrafçı, yayınladığı bu ilk çalışmasına “Yavru Tekir” adını vermiş ve fotoğrafının altına şöyle bir not düşürmüş:
“Evimizin bahçesindeki yeni yetmelerden biri...”

Sevgili Cüran, bahçesinde doğan, uğrayan ya da rastlayan diyelim, konuklara o kadar alışkın bir eda taşıyor ki, objektifini çevirdiği bu “yeni yetme” ile ilişkisinin hangi sonuçlara varacağını gün yüzü gibi biliyor sanki.
Ama “Yavru Tekir” öyle değil, fotoğraf makinesinden tedirgin ve bir hayli şaşkın.
Kendisine gözü ile değil de, tanımlayamadığı başka bir gözle bakan adamı anlamaya, adlandırmaya çalışıyor besbelli.
Tedirginliği, hatta korkusu, dikilmiş kulaklarından, irisleri büyümüş,keskinleşmiş gözlerinden, en ufak bir tehditte fırlayıp kaybolmak üzere yeri kavrayan patilerinden anlaşılıyor.
Günler sonra yayınlanan ikinci fotoğraf şu idi.


Değerli fotoğrafçı bu fotoğrafının altına bir not düşmemiş, çalışmasının adını “Yavru Tekir II” diye adlandırmış sadece.

Ama ben, biraz daha büyümüş palazlanmış “Yavru Tekir”in gözlerinde içten, derinden gelen Karşılıksız Sevgi’nin titreşimlerini görüyorum sanki…
Konaklandığı bahçenin sahibine minnetle bakıyor, teşekkürlerini sunuyor ona, “Beni yediriyor, içiriyor, ama en güzeli beni sahipleniyorsun, beni seviyorsun, bana emek veriyorsun, ben de seni sahiplenmeye seni sevmeye, emek vermeye hazırım…” diyor sanki…

“Yavru Tekir”in büyüyen, serpilen üçüncü fotoğrafı ise şöyle idi:

Sanatçı bu fotoğrafının adını da “Yavru Tekir III” olarak vermiş ve çalışmasının altına şöyle bir not eklemiş:
“Bu fotoğrafı bu sabah çektim. Daha önceden söz verdiğim gibi onu çekmeye devam ediyorum. Böylece 2.5 ayda ne kadar büyüdüğünü ve değiştiğini görebilirsiniz...”

Karşımızda 2.5 aylık bir Tekir Can ve ona 2.5 ay boyunca, insan sözlüklerinde, anlamı “Baba”ca olarak tanımlanabilecek bir emek vermiş, onu sevmiş, benimsemiş, hayata armağan etmek için çabalamış, duyulacak saygıların en büyüğüne layık, adı, Ömer Volkan Cüran olan bir güzelim insan ‘Can’ı var.
Bu fotoğrafı ilk gördüğüm anda gözlerimin yaşardığını anımsıyorum.
Öykü ilerleyerek kendini yazıyor…
“Yavru Tekir”, artık kabullenmiş babacığını, bir sabah vakti koşmuş gelmiş yanına, sevdalandığı babasının, ikinci gözünden, objektifinden de tedirgin olmuyor artık, bu aletin neye yaradığını da anlamış sanki, “Haydi çek suretimi, ilan et sevdamızı hayata” der gibilerden poz vermiş…

Öykünün dördüncü fotoğrafı:


Sevgili Ömer Volkan Cüran bu çalışmasına “Yavru Tekir IV” adını vermiş ve altına İngilizce olarak
“He's no more in the garden. Trying to adapt home...”
notunu eklemiş.
Yarım yamalak İngilizcemle bu nottan anladığım şu oldu:
“Adamım artık bahçede yaşamıyor, eve geldi, yerleşti ve yeni yuvasına alışmaya, uyuşmaya çalışıyor”…
Taptaze bir haber olmuştu bu benim için, “Yavru Tekir”in, önce bir ‘erkek’ olduğunu, sonra da, babasının onun önümüzdeki kış aylarında bahçede üşümesine kıyamadığını sevinerek ve coşarak öğrenmiştim.

“Yavru Tekir” bu fotoğrafta çok mutlu görünmekte. Gene kedice teşekkür ediyor, birlikte verilen bu taşınma kararından ne kadar mutlu olduğunu ifade ediyor, yeni mekanının tadını çıkarıyor.
Mutlu olmak, yalnızca insanlara ait, insan ipoteğine mühürlü bir duygu değildir.
Bu gökyüzünün altında yaratılmış olan her nesne (taşlar da dahil) mutlu olmayı yaşayabilirler…
Yeter ki ‘Mutluluğu’ birbirlerimize armağan edelim…


Bu ise ilerleyen “Yavru Tekir”li öykünün beşinci fotoğrafı…
Fotoğraf Sanatçısı çalışmasının adını,
“Standing Still”
olarak adlandırmış ve altına şu notu eklemiş:
“Yavru Tekir bahçemizde dimdik duruyor ve günden güne büyümeye devam ediyor...”
Bir dolu kedi büyütmüş biri olarak bana sorulursa, o artık bir “yavru” değil.
Biraz sonra evine girip, karnını doyuracak, sonra yalanıp temizlenecek ve tok karnına üzerine temiz bir uyku çekecek.
Artık yaşayacağı hayattan emin, ona beslenen engin Sevgi’yi emzirmiş, yaş almış, büyümüş de kedi adam olmuş bir kimlik o…
Yücelerden Yüce Karşılıksız Sevgi nasıl da ışıklara boğar, genleştirir, onurlandırır, sevindirir hayatı.
Tekir’in, yuvasının bahçesini bekleyen gururlu, sağlam duruşundan ve tavrından belli değil mi?

Gelelim sanatçının yayınladığı son fotoğrafa:


Sanatçı fotoğrafının adını;
“Cats Love Canon”
olarak belirlemiş ve şöyle bir açıklama notu eklemiş:
“Tekrar Yavru Tekir...Eve döndüğümde onu canon'umla beraber yatağımın üstünde buluverdim. Tabi haliyle bu fotoğrafı nasıl çektiğimi merak edebilirsiniz. Gidip kardeşimin canon'unu aldım ve işte karşınızda bir başka canon'la çekilmiş olarak: Yavru Tekir'im Canon 30D'yle birlikte.”

Öncelikle, sanatçının kurduğu “Yavru Tekir’im Canon 30D’yle birlikte” cümlesinde çınlayan sevince dikkatlerinizi çekiyorum.
Beni ‘İnsan’ olmaya özendiriyor bu tını.
Ömer Volkan Cüran’ın fotoğrafladığı bu öykünün beni son derecede heyecanlandıran, gönendiren yanı, iki ‘Can’ arasında el ele, yürek yüreğe kurulmuş ve büyümekte olan yaşama sevinci.
Bakar mısınız, Tekir, ilk başlarda çok tedirgin olup korktuğu, objektife nasıl alışmış, sahiplenmiş…
O fotoğraf makinesinden ziyade, sanki babacığına sarılıyor…

Bence bu öykünün gözler önüne serdiği kadim bir bilgi var:
‘Dil’ denen kavramının, ‘İnsan’ diye adlandırdığımız yaratığın kamusal mülkiyeti altında tapulu olmadığı, gökyüzüyle taçlanan, canlı/cansız diye tanımladığımız her yonganın ‘BİR’ olan ortak bir ‘Dil’e sahip olduğu ve eğer istersek, yüreğimizdeki ‘SEVGİ’ sözlüklerine eğilip bakarsak, bu dili derhal konuşmaya başlayabileceğimizdir…

Ömer Volkan Cüran, size, gerçekleştirdiğiniz bu enfes çalımanız için kendi adıma müteşekkir olduğumu bildirmek istiyorum.
Başka kedilerinizin suretlerinde buluşmak üzere sevgiyle kalın, yüreğiniz nur olsun…


No comments: