Saturday, August 16, 2008

* 94 *



Sonunda bitti…
Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi görünen “İlkbahar Sonbahar” filminin çekimleri sonuçlandı.

47 gün boyunca uyku yok durak yok, geceleri gündüzlere ekleyerek, 1500 metrelere doruklanmış bir yaylanın bağrında, börtü/böcek, yılan, kene ve yabandomuzlarıyla dudak dudağa, durmadan, tükenmeden esen, esmekten ziyade pataklayıp döven bir rüzgara karşı koyarak çalıştık, çabaladık.

Ama bitti…
Neler bitmez ki hayatta…
Sevdiklerime ve çalışma odama döneli tam bir hafta oldu.
Öylesine yorgun, bitkin ve dağılmış bir haldeydim ki yeni yeni gelmekteyim kendime.

Öğrencilik yıllarımda değerli öğretmenlerimden biri, “Oyunculuk zırdelilerin işidir…” der dururdu…
Sanki bizleri yaşayacaklarımıza karşı uyandırıp bilinçlendiriyordu.
Bu saptamanın tekrarlanan anlamını bir çok kez yaşamıştım ömrümde; bu kez derinden ve hayli zorlanarak bir kez daha yaşadım.
2008 yazının 47 gününe sığan olaylara dönüp baktığımda yaşadıklarıma inanamıyorum.

Nereden bakılırsa bakılsın ömrümün gerilerde kalan kırk yılının tüm devinimlerini salt tiyatroyu düşünerek yaşamış, çizmiş/bozmuş, yeniden anlamlandırıp kurgulamış biri için, çok farklı, ama paha biçilmez değerde bir deneyimdi.

Bencileyin, neredeyse kendini bildi bileli, tiyatrodan başka hiçbir şey solumamış, tiyatro ile uyumuş, her seherde gözlerini tiyatroya açmış biri için, yaşadıklarım başlı başına bir yeni öğretiydi sanki.

Gençliğimin Sinematek Günleri’nden başlayarak kendimi hep iyi bir sinema seyircisi olarak bilirim.
Bu konuda elime geçen her metni son satırlarına kadar okudum, öğrendim, hiçbir yeni filmi kaçırmamaya özen gösterdim, DVD icat olduktan sonra, göremediğim filmleri de takip edip izledim.
Sinemaya, bu sanatı var edenlere hayran oldum büyülendim.
İlgim, bilinçli bir seyirci olmaktan öteye hiç geçmedi.

“İlkbahar Sonbahar” bir tiyatro oyuncusu olarak ilk deneyimimdi.
Türk Sineması’nın tiyatro kökenli oyunculara, sıcak bir ilgiyle yaklaştığını biliyordum.
Ne var ki, bu deneyimden sonra, salt sinemada var olmuş bir çok usta oyuncuya bir kez daha aşık oldum.
Şu anda herkes kendi evinde kalmalı diye düşünmekteyim.

Çekimler boyunca, gecesine, gündüzüne kendim karar verdiğim, ağaçlarını, patikalarındaki çakıllarını kendim yarattığım, sesini, sessizliğini kendimce ölçüp biçtiğim, üzerine kendi avuçlarımla yağmurlar karlar serptiğim, bana her daim bir sığınak gibi gelmiş olan sahnemi çok ama çok özledim.

Çok şanslı insanlar bu sinemacılar. Onların dünyasında rastlantıya yer yok. En iyi sonuca ulaşabilmek için onlarca tekrar yapabiliyorlar.
Oysa tiyatro garip bir er meydanıdır ve söz ağızdan bir kez çıkar. Sonuç ya muhteşemdir ya da berbat…

“İlkbahar Sonbahar” serüveni, günleri iyice azalmış olan hayatımda, bir dönüm noktasıydı sanki.
Bugüne dek yaşadıklarıma dönüp adlı adınca bir kez daha bakmam gerektiğini düşünüyorum.
Son yıllarda bana kendini sık sık hatırlatan bir gerçekle yeniden yüzleşiyorum…
Ömrüm boyunca, mesleğimin de vazgeçilmez şartı olarak hep başkaları için yaşamış biriyim.
Bu son yıllarda kendim için hiçbir şey yapmadığımı dehşetle görüyorum.
Artık sıranın bende olduğunu biliyorum.
Dönüp kendimi kucaklamalıyım…



No comments: