Friday, August 22, 2008

* 102 *


Kimi güzel ustalar oldu hayatımda, nurlu varlıklarıyla ömrüme sessizce doğuverdiler.
Kutsal bir ışığı taşırcasına yüreğimin çekirdeğine ektim onları ve hep benim oldular.
Adı güzel Baykal Ustam onlardan biri, belki de birincisidir.
Oyuncu ömrümün bağrına düşüveren göksel bir cemredir o, benim oyuncu peygamberimdir.
Yüreğimin ormanında büyüttüğüm en ulu çınarlardan biridir.

Onun çırağı olmaktan her zaman büyük bir onur, sınırsızca bir sevinç, engin bir güven duydum.
Bence gerçek bir usta, çırağına mesleğini öğreten değil, onu yaşadığına sevindirendir.
Ben, insan tadına ermeği, insan kıvamında kalmayı, insan olduğuma sevinmeyi Baykal Usta’mdan öğrendim

O, sahnede oyunculuk dilinin yazılı-çizili ABC’si gibiydi.
Bu alfebeyi okuyup kendi gramerinizin dokusunu örmek size kalıyordu.
Oynadığı her rolü, sanki bir dersi dinler, izler gibi defalarca seyrettim ve her defasında, bir dağ doruğu gibi yücelen varlığının karşısında, yoksul oyuncu benliğimi biraz daha genleştirip, zenginleştirerek ayrıldım tiyatrodan.

Birlikte çalışmak mutluluğuna erdiğim son işlerinden biri olan Nazım Hikmet’in Kuvay-ı Milliye Destanı, tam anlamıyla ikinci bir üniversite öğrenimi gibiydi benim için.
Oyunu icra ettiğimiz her gece, Ustam 8. Bab’ı söylerken, ben ve tüm genç oyuncular sahne gerisinde omuz omuza yan yana toplanıyor, onu sessizce dinliyor ve yeniden öğreniyorduk.
Sanki hep birlikte ibadet eder gibiydik…
Sahnede devleşen bu yapı, gündelik hayatında, son derecede mütevazı, neredeyse fark edemediğiniz bir kimliğe bürünür, yüreğinizin derinliklerinde mırıldandığınız sıcacık bir duaya dönüşürdü.

Sıkca bu kimliği ile geliyor düşlerime, yaşadıklarımı sanki bir Sait Faik öyküsünü anlatır gibi inceden inceye irdeliyor, akıl veriyor, beni asla kırmadan eleştiriyor, uyarıyor.
Bu düşlerden sevinçle uyanıyorum, gecenin hangi vakti olursa olsun kalkıyor, ustamın söylediklerini unutmadan not ediyorum.
Tekrar uyumaya döndüğümde geldiği için bütün yüreğimle teşekkür ediyorum ustama.

Onun için öldü diyorlar…
Gülüyorum sadece hem de kıyasıya gülüyorum…
Kim oluyor bu zavallı ölüm?...
Ne yapabilir benim koca çınarıma?...
Olsa olsa adam olabilmek için koluna girip bir yerlere götürmüştür..
Ve de benim Ustam onu da adam etmeye başlamıştır çoktan.

Başkalarını bilemem Baykal Ustam benim için ölmedi, üstelik beni buralarda koyup gittiğinden beri her gün biraz daha çoğalarak yaşıyor…
Değerli oyuncu büyük insan Baykal Saran anısına yayınlanacak bir kitapcık için sevdiklerinden istenen yazı üzerine düşüncelerimdir.
Biliyorum ona layık olmadı, ne var ki gücüm bu kadarına yetti.

1 comment:

Anonymous said...

selam...güzel yazı olmuş bence....
Cehennem GüLü,,,,,