Tuesday, March 4, 2008

* 60 *

evol 1314

OZANIN İŞLEVİ

Günümüz ozanı, bugün, bütün tehditlere, her zamankinden daha çok karşı koymak zorundadır; özellikle, gezegenimizin demir parmaklıklar, hapishaneler, dikenliteller, toplama kampları ve işkence odalarıyla kaplandığı bu çağda sessizliğin iğvasına karşı. Şu on otuz yılda ürküntü verici değişimler yaşadı dünyamız. Tüm insanlık bunalım geçiriyor. Artık ne model var, ne de cennet.

Bugün, giderek acımasızlaşan bir gerçek, uçsuz bucaksız sorumluluk ve sınırsız bir bunalımla karşı karşıyadır ozan.

Ozan, bugün iter Roma’da, ister Paris’te, La Paz’da, Dakar’da, San Fransisco’da, Beyrut’ta ya da başka bir yerde yaşasın, kurulu düzenin uşağı değilse eğer, kör ve sağır değilse, bağrının derinliklerindeki o yakıcı yalımı zorunlu olarak duyar. Bilir ki şiir yoksa çıkış ve kurtuluş yolu da yoktur. Şiirsiz ülkeler soğuktan ölmeye yargılıdır. Bizim Nazım bunu çok iyi biliyordu. Düzenler ve sınırlar ne olursa olsun şiir her zaman bir aşırılık olarak kalacaktır. Özgürlüğün sırt verdiği sonsuzluktur şiir. Zamana karşı, zamanın üzerinde ve gelecek zamanlar adına davranır ozan.

Ama nasıl ozan olunabilir günümüzde? Ne yapabilir şiir? Şiirin güçsüzlüğünün elinden ne gelir? Politik örgütlerle güncel yaşam arasındaki karşıtlığın giderek büyüdüğü bir evrende duvarlara çarpıyor ozan, sorunlar karşısında parçalanıyor.

Bununla birlikte, insanların karanlıklarında dolaşımını sürdürüyor onun silahları. Ateş hırsızı kimliğini koruyan ozan her yıkılışta ayağa kalkıyor. René Char’ın dediği gibi: “dünyaya gelip de hiçbir şeyi karıştırmayan insan ne saygıyla, ne de sabırla karşılanmaya değer.” Dünyanın yitirdiklerini, belki de, şiir kurtaracaktır.

Aimé Césaire’in dediği gibi ozanın silahları “tansıklı”dır: DÜŞ, AŞK, ÖZGÜRLÜK. Yıkımları, bozgunları, sakat sözcükleri ve yeni bir yaşam önerdiği için kovalanan sözcükleri, yollar boyunca aşması gerekmektedir.

Kaçınılmaz olarak toplumla bir uyuşmazlığı vardır ozanın. Militan olabilir, olmayabilir de. Vittorini, Togliatti’ye şöyle yazıyordu: “Politik gerekliliklerin dışında kalan gereklilikleri yapıtına koyabilen yazar devrimci yazardır; insandaki bu gereklilikleri sadece o ortaya çıkartabilir.”

Öyleyse ozan devrimcidir, ama politik değildir. Öyledir, çünkü bugün biricik insansal dil olan, imgelemin karşı-dil’iyle konuşur.

Böylece ozan, zorunlu olarak, bir gerilimdir, bir yönelimdir. Böylece şiir, zorunlu olarak çarmıha geriliş, can çekişme ve yeniden diriliş, dehşet ve coşku, kırağı ve güneş olacaktır. O çok eski bir bunalımdan fışkırır. Haykırışları cellatların küfürlerinden daha yüksek olmalıdır, en korkunç uykuları yaşamalıdır.

Uçurumun kıyısındaki gövde ve dans olacaktır şiir. Ve yeni mevsimleri, doğumları, kanlı düğümleri, çılgın şenlikleri, tertemiz kıyıları haber vermek zorundadır.

Hepimizin bağrında biriken killerin derinliklerinden, geceyi parçalayacak olan değerli taşları söküp çıkartacaktır şiir.

Bir “korkunç işçi”dir ozan. Gözyaşlarının, kanın, alçalma ve alçaltmaların ve yumrukların yağmuru altında çalışır.

Yeni kentin kurucusudur ozan.

Ve belki de özgürlüğe doğru güzellik sayesinde yol almaktadır

Tristan CABRAL
Nimes – Mayıs 1981

Çeviren: Özdemir İnce
Yazko Çeviri Dergisi, Sayı:6 Mayıs – Haziran 1982


No comments: