Saturday, March 29, 2008

* 69 *



" ...İnsanların önünde duvar örülmüş bir gelecekle yüz yüze yaşamaları elbet ilk kez olmuyor. Ama insanlar daha önce bu duvarları sözün ve çağrının yardımıyla aşarlardı. Umutlarını oluşturan başka değerlere atıfta bulunurlardı. Bugün ise (kendilerini tekrar edip duranların dışında) artık kimse konuşmuyor, çünkü dünya bize uyarıları, öğütleri, dilekleri duymayan kör ve sağır güçlerce yönetiliyormuş gibi gözüküyor. Kısa bir geçmişte yaşadığımız yılların sergilediği oyun, içimizde bir şeyi yıktı. Ve bu şey de insanoğlunun bir başka insanla, insanlığın diliyle konuştuğu takdirde, onca insanca tepkiler yaratabileceğine yönelik o sonrasız güven duygusuydu. İnsanlar arasında sürüp giden uzun diyalog, artık kesildi. Ve diyalog yoluyla ikna edilemeyenlerin insanda ancak korku uyandırması da son derece doğaldır. "

Albert CAMUS



" ... Ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içindeyiz. Önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun, ne de ben seninkileri. Ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin. "

F. KAFKA

2 comments:

Anonymous said...

Her çağda apaçık gerçeği adam gibi görüp gösteren sadece birkaç göz. Alttaki satırlar da çağdaş Fransız romancısı Olivier Rodin'den. Yaşadığımız sefillğe ne denli benziyor, öyle değil mi?


"Yeniyetmeliğimiz ile yetişkinlik çağımız arasında geçen, binyılın sonuna doğru akıp giden yıllar, insanların dürüstlük, onur, sağlam bir karakter gibi eski erdemlere saygı duymaktan vazgeçtiği yıllar değildi yalnızca. Bu erdemleri belirten sözcüklerin de somut anlamlarının tümünü kaybettiği, bugünü tarih yoluyla eski çağlara bağlayan ipin koptuğu, zamanın anlaşılabilen, kavranabilen derinliğinin, biçimsiz ve gereksizce tekrarlanan bir güncelliğin köpükleriyle silindiği yıllardı. Gururun nefret uyandıran yanı, anladığım kadarıyla gururlu kişinin benzersizliğini, hatta tanrı tarafından seçilmişliğini ortaya koymasıydı. Üstelik gurur, kişinin göze aldığı tehlikelerden ve üstlendiği görevlerden yan çizmesini önlüyordu. Oysa gururun günümüzdeki yozlaşmış biçimi olan kendini beğenmişlik, yalnızca bol bol kahramanlık taslamaya zorlar insanı. (…) Matraklık uğruna nükte, rezillik uğruna cüret bir kenara itilmiş, unutulmuştu. Hırsızlık yeterince yüzsüzlükle yapıldığına, düzenbazın kendisi, gazetecilik alanında büyük gelişmelere yol açacak kadar gözde olduğuna göre; sahtekârlara, kitaplarının özünü hatta biçimini başkalarından çalanlara hayranlık duyuluyordu. Çünkü, tuhaf bir biçimde, lise bitirme sınavlarına girecek bir adayda bağışlanmayan özellikler, güçlü bir kişide olunca bağışlanıyordu. Güçlü kişi, gün gibi ortadaki namussuzlukları dehanın fazlalıkları olarak görecek aşağılık tipler buluyordu kendine.”

Anonymous said...

Sevgili Dost;
bana kimsesiz olmadığımı anımsatmanız ne güzel ne kadar anlamlı...
Müteşekkirim...
alpay